“Brazil” distopyası | film analizi
Yazı: Necla Çetinoğlu
Amerikan asıllı İngiltereli ünlü yönetmen, senarist ve oyuncu Terry Gilliam’ın 1985 yapımı “Brazil” filmi, totaliter-güvenlik devleti ve tüketim toplumu konularına değinir. Terörün gündelik gerçekliğin bir parçası olduğu distopik bir toplumu anlatır. Yönetmen, Brazil şarkısı eşliğinde kötü şartlar altında çalışan, liman işçilerini yorgun bezgin bir halde görür. Glliam, bu ortamla dinlediği şarkının zıtlığına, şaşırır ve filmine Brazil ismini koyar, filmi, o eğlenceli müzikle açılır.
Bilgi Bakanlığının bir hatası yüzünden masun bir insan yakalanarak işkenceye maruz kalır. Enformasyon Bakanlığına giren bir böcek, elektrikli daktiloda bir yazım hatasına yol açar ve bu hata yüzünden Bay Tuttle adı yanlışlıkla Bay Buttle olarak yazılır. Buttle, geçinmek için ayakkabı tamirciliği yapan ve kalan vaktini çocukları ve ailesi ile geçiren biridir. Bir operasyonla yakalanır, anlatacak bir şeyi olmadığı için daha da gizemli hale gelir, işkenceye uğrar ve ölür.
Filmin bu kısmına kadar görmediğimiz İstihbarat Bakanlığında çalışan Sam Lowly’i fantastik rüyası içinde görürüz. Sam rüyasında kanatlanmış bir şekilde bulutların üzeride uçmaktadır. Talihsiz Buttle’lelerin üst komşusu olan Jill, Sam’in rüyalarının kadınıdır. Sam, sistemin hantal işleyen bürokrasisiyle cebelleşen Jill’le karşılaşır ve Bakanlığının yaptığı hatanın sorumluluğunu üstlenir. Önce Bakanlığın hatalarla ilgili prosedürünü uygular ancak zaman geçtikçe, rüyalarının kızı Jill’inde etkisiyle, bunu ahlaki bir mesele olarak görmeye başlar. Sam hatayı düzetmeye çalıştıkça daha çok güçlükle karşılaşır. Terslikler birbirini izler ve sonunda Sam de filmde bir devlet düşmanı olup çıkar.
Restoran sahnesinde yaşanan patlamada insanların olan biten konusundaki duyarsız tavırları dikkat çekicidir. İnsanların her şeyi görmezden gelmesi gayet açık mesajlar veriyor. Patlamadan sonra Sam’lerin yemek yediği masasıyla patlamada yaralananların arasına paravan konulması ve her şeyin olağan seyrinde devam etmesi, bu yaşanan durumun sıradanlaştığını gösteriyor.
Sam’in evindeki sistem bozulur, tamir için aradığı yetkililere bir türlü ulaşamaz. Hikayeye kısımdan sonra “büyük terörist” olarak aradığı Bay Tuttle filme dahil olur. Tuttle serbest olarak çalışan bir tamircidir. Merkezi servis’in bozduğu şeyleri onarır. Hükümetin evraklarını ve bürokratik prosedürleri atlayarak yalnızca bozuk şeyleri çalıştırır hale getirir. Sam’in evindeki insan organlarını andıran boruları çalışır hale getirir. Çirkin bir görüntü oluşturan bu bütün borular duvarlar arasında gizlidir. Tıpkı Sam’in annesi başta olmak üzere kadınların kırışıklıları bir çirkinlik olarak görüp, estetik kaygılarının arkasına saklanmaları gibi görülebilir. Sam’ın annesi ve çevresindeki kadınlar, her seferinde dış görünüşlerini büyük ölçüde değiştirip, birçok estetik ameliyat geçirirler ve sürekli nasıl göründüklerinden bahsedip dururlar. Bu durumu kapitalist dünyanın kadınlar üzerindeki baskısının erkeklere nazaran daha yoğun olduğunun göstermektedir. Bu sahnelerde kadınlara dayatılan estetik kaygıların bir eleştirisi yapılmaktadır. Diğer bir sahnede ise Sam ve Jill arabayla giderken, sanayi bölgesi geniş açıyla görünür. Kurak ve çöp yığınları üst üste birikmiş bir şekildedir. Fakat yolun görünen iki yanına reklam afişleriyle kapatılarak çirkin olanın üzeri kapatılmaya çalışılmıştır.
Sam yine gördüğü bir rüyasında, Jilli kurtarmak için bu yaratıklarla savaşır. İçlerinden en büyüğü olan metal yığını, devasa, maskeli canavara, kılıcını saplayarak onu etkisiz hale getirir. Yendiği canavarın maskesini çıkarır ve gördüğü kedi suretidir. Sam, hem sitemin bir parçası hem de sitemin bir mağduru konumundadır..
Son olarak Sam, gördüğü şeylerin hayal mi? yoksa gerçek mi? olduğunu karıştırmaya başlarız. Sam, Jilli’yle birlikte yakalanır. Daha sonra Sam’i infaz edilmek üzere bir sandalyeye bağlı bir şekilde görürüz. Doktor Jack, Bilgi Bakanlığının yakaladığı “suçluları” konuşturmak için her türlü işkenceyi yapar. Jack üstünde doktor elbisesi ve yüzünde oyuncak, şişman bebek maskesiyle gelir. Sam’in bütün yalvarmalarına rağmen işine devam eder. Bir silah sesiyle Jack’in maskesi kanlar içinde kalır. Ttuttle ve arkadaşları halatlarla binanın içine atlayarak, Sam’i kurtar ve Bilgi Bakanlığı binası havaya uçurulur. En sonunda Sam ve hayallerinin aşkı Jilli’nin kamyonetinde yol alırlar. Geldikleri yer faklı bir dünya gibidir. Yeşillikler içinde huzur dolu bir yer. Güzel karavanaları içinde mutlu bir çift görürüz. İzleyici tam filmin mutlu bir şekilde biteceğini düşünürken, yönetmen filmi pekte iç açıcı olmayan bir şekilde bitirir. Sisteme kafa tutan Sam, Bakanlığın eline geçer ve varla yok arası bir insana dönüştürülür. Özetleyecek olursak yönetmen Gilliam’ın “Brazil” filmi bir denetim toplumunu anlatır. Ve bu benzer distopya filmlerinden farklı olarak kara mizah içerir. Bu mizahi yönüyle izleyici üzerinde daha farklı duygular yaşattığını söyleyebiliriz. Brazil filmi tür olarak fantezi, komedi, dram, öğeleri barındırmaktadır. Brazil’deki abartılı sahneleri çıkaracak olursak genel olarak bütün totaliter rejimlerde yaşanabilecek olaylar gösterilmektedir. Bütün iktidarlar güçlerini koruyabilmek için küçük çapta canavarlara ihtiyaç duyarlar. Bu canavarlar vasıtasıyla toplum korkutulur ve denetim altına alırlar. Kısacası denetim toplumlarında gücü elinde tutanlar, gücün, sürekliliği için her şeyi kendilerinde hak olarak görürler diyebiliriz.
Auteur Culture – (31.01.2022)